Kemer Mitleri ve Efsaneleri

Kemer, sadece doğal güzellikleri ve tarihi kalıntalarıyla değil, aynı zamanda zengin efsaneleri ve mitleriyle de dikkat çeken bir destinasyondur. Akdeniz’in göz alıcı kıyısında yer alan bu bölge, birçok antik medeniyete ev sahipliği yapmış ve her birinin kendi hikayeleri ile bu topraklara derin bir anlam katmıştır.
İdyros Antik Kenti

İdyros Antik Kenti

Idyros Antik Kenti, Türkiye'nin Antalya iline bağlı Kemer ilçesinde yer almaktadır. Tarihsel kaynaklarda sınırlı yer bulması nedeniyle hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak mevcut kaynaklar, Idyros’un denizci bir kent olduğunu göstermektedir.

Kentteki arkeolojik kazılarda, MS 4. yüzyıla tarihlenen mozaikli bir kilise, amphora mezarların bulunduğu bir nekropol alanı ve Roma köprü ayakları gibi yapılar keşfedilmiştir. Özellikle nekropol alanındaki amphora mezarları, dünyada nadir bulunan mezar tiplerindendir. Bu mezarların benzerleri, Türkiye’nin Balıkesir ve İzmir gibi yerlerinde bulunurken, Idyros’taki mezarlar MS 1 – 3. yüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir. İtalya, İspanya ve Kuzey Afrika’da da benzer mezar türleri bulunmaktadır.

Idyros, sosyal ve ticari amaçlarla kullanılan diğer yapılarla çevrili bir yerleşim alanıdır. Ancak bu yapıların işlevlerini daha iyi anlamak için kazı çalışmaları devam etmektedir. İlk arkeolojik çalışmalar, Antalya Müzesi başkanlığında 1976-1977 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte mozaikli kiliseye odaklanılmıştır.

2017 yılında başlayan ikinci dönem kazıları, Yrd. Doç. Dr. Hakan Öniz ve Yrd. Doç. Dr. Murat Karademir’in bilimsel danışmanlığında sürdürülmektedir. 2018 itibarıyla aktif olarak devam eden kazılarda, MÖ 5. – 4. yüzyıla ait seramik kalıntıları da bulunmuştur. Bu buluntular, Idyros’un tarihinin Helenistik Dönem’e kadar uzandığını göstermektedir. Ancak günümüzde elde edilen buluntuların çoğu Roma ve Bizans dönemlerine tarihlendirilmiştir.

Idyros, tarihi boyunca deniz ticaretine elverişli bir konumda bulunmuş ve bu özelliği ile antik çağın önemli kentlerinden biri haline gelmiştir. Yüzyıllar boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapan bu antik kent, günümüzde de tarih meraklıları ve araştırmacılar için önemli bir keşif alanı olmaya devam etmektedir.

İdyros Antik Kenti
Kemer Eski Köy

Kemer Eski Köy

1910’lu yıllarda ‘Eski Köy’ adıyla bilinen Kemer ilçesi, dağlardan gelen seller sonucu göl ve bataklıklardan oluşan bir yerleşim yeriydi. Geçmişte eski köy olarak bilinen bölgenin halkı, canlarını ve mallarını sellerden korumak amacıyla dağların eteklerinde 23 km

Daha sonraları buraya gelip yerleşen halk, dağlarla köyü birbirinden ayıran bu örülü duvarı 'KEMER'e benzettikleri için yörenin adı o zamandan beri Kemer diye anılır olmuş. Sonraları, bu duvar nedeniyle köylerine Kemer adını verdiler.

Kemer Eski Köy
Kemer’in Muhtarı

Kemer’in Muhtarı

Birinci Dünya Savaşı'nın patlak verdiği yıllarda Kemer, erkeklerin savaşa gitmesiyle büyük bir zorlukla karşı karşıya kalmıştı. Bu süreçte, Cumhuriyet bile kurulmamışken kadınlara haklar tanınmamışken, köyün ilk muhtarı olarak Hatice Karakaşlı, yani Mavili Hacca, cesur bir liderlik üstlendi.

Köydeki erkek nüfusunun azalması nedeniyle, Hatice köyün yönetimini devralarak, kadınlar ve çocuklarla birlikte dayanışma içinde hareket etmeye başladı. Kemer halkı, onun kararlılığı sayesinde zorlu günleri aşmaya çalıştı. Hatice, köydeki ailelerin ihtiyaçlarına duyarlıydı ve her ailenin yanında durarak onları bir araya getirmeye özen gösterdi.

Mavili Hacca olarak bilinen Hatice, sadece bir muhtar değil, aynı zamanda köyün sembolü haline gelmişti. Savaşın getirdiği belirsizliklere rağmen, onun güçlü duruşu Kemer halkının umut ışığı oldu. Kadınların, Cumhuriyetin getirdiği haklardan yoksun olduğu bir dönemde, Hatice Karakaşlı'nın bu cesur adımı, Kemer’in tarihinde unutulmaz bir iz bırakarak, kadınların toplumda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu gösterdi.

Kemer’in Muhtarı
Phaselis’in Kuruluşu

Phaselis’in Kuruluşu

Antik Phaselis, kuruluşuna dair ilginç bir hikaye ile dikkat çeker. Rodoslu denizci Lakios ve arkadaşları, yeni bir yerleşim yeri kurmak amacıyla Akdeniz'de seyahat ederken muhteşem bir kıyıya ulaşırlar. Ancak bu kıyının sahibi çoban Kylabras, bölgesinin değerini bilmekte ve burayı kimseye vermek istememektedir.

Lakios, Kylabras’a deniz ticaretinin potansiyelinden bahsederek ekmek ve kuru balık teklif eder. Kylabras, ekmeği her zaman yapabileceğini, ancak kuru balığın lezzetinin cazip olduğunu düşünerek teklifi kabul eder. Böylece Phaselis’in kuruluşu için ilk adım atılmış olur.

Kuruluşun ardından, Kylabras’ın onuruna her yıl düzenlenen tuzda balık festivali başlar. Kent halkı, bu festivalde Kylabras’ı anmak ve onunla olan dostluklarını kutlamak için etkinlikler düzenler. Yerel balıkçılar, Kylabras’ın tarifine uygun tuzda balıkları sunarak minnettarlıklarını ifade eder.

Kylabras’ın hikayesi, Phaselis’in kuruluşunu ve dostluğun gücünü simgelerken, bölgenin kültürel mirasını zenginleştirir. Kuru balık hikayesi, Phaselis’in tarihi boyunca hatırlanan bir efsane haline gelir ve halk, her yıl kutladıkları festivalle Kylabras’ı unutmamış olurlar.

Phaselis’in Kuruluşu
Stratonikos ve Hamam Tartışması

Stratonikos ve Hamam Tartışması

Antik Phaselis, sadece tarihi ve doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda kendine özgü hikayeleriyle de dikkat çeker. M.S. 2. yüzyılda yazar Anthenaios, Phaselis halkının sahtekarlıkla anıldığını vurgulayan bir hikaye aktarır. Bu hikaye, ünlü gezgin kitara sanatçısı Stratonikos’un başına gelen ilginç bir olayı anlatır.

Stratonikos, bir gün Phaselis’teki bir hamama gider. Hamam, dönemin sosyal yaşamının merkezlerinden biri olarak, yerel halkın ve ziyaretçilerin dinlenip sohbet ettiği bir mekan olmuştur. Stratonikos, hamamda geçirdiği zamanı keyifle değerlendirirken, kölesinin çıkışta hamamcıyla yaptığı pazarlığı fark eder. Hamamcı, kölenin yabancı olduğunu belirterek normal ücretten daha fazla ücret talep etmektedir.

Kölesi, bu duruma itiraz ederken, Stratonikos’un sabrı taşar. Hemen hamamcıya seslenerek, “Alçak herif! Az kalsın üç kuruş için beni Phaselisli yapacaktın!” der. Bu sözler, Stratonikos’un mizah anlayışını ve durumu nasıl hicvettiğini gösterir. Bir yandan kölesinin haklarını savunurken, diğer yandan da Phaselis halkının ticaret anlayışını eleştirmiş olur.

Stratonikos ve Hamam Tartışması
Phaselis’in Kurnazları

Phaselis’in Kurnazları

Antik Yunan’da, ünlü politikacı ve avukat Demosthenes, bir mahkeme salonunda jüriye hitap ediyordu. “Ey jüri üyeleri,” dedi, “bu Phaselis’lilerin yeni bir marifeti değildir; onlar sürekli böyle yaparlar!”

Phaselis halkının hilekarlığına dikkat çeken Demosthenes, “Onlar emporionda borç para almada en kurnaz kişilerdir,” diye ekledi. “Borcu alır almaz, denizcilik sözleşmesini imzalar imzalamaz, onu ve ödemeyi unutur. Eğer ödemişlerse, sarhoş olmuşlardır.”

Köşede bir grup Phaselisli, bu sözleri duydukça tedirginleşti. Demosthenes, “Onlar hileler ve bahaneler bulur, en dolanbaz ve onursuz olanlardır,” diyerek durumu daha da vurguladı.

Mahkeme salonu, Demosthenes’in kelimeleriyle dolup taştı. Phaselis’in kurnazları, bu sözlerin ağırlığı altında başlarını eğdiler. O an, Demosthenes’in sözleri, Phaselis’in tarihindeki dolandırıcılığın bir parçası haline geldi.

Phaselis’in Kurnazları
Phaselis’in Tek Yüz Akı

Phaselis’in Tek Yüz Akı

Antik Phaselis, sadece ticaret ve denizcilikle değil, aynı zamanda düşünce dünyasıyla da anılan bir kenttir. Bu şehrin tek yüz akı olan Theodektes, M.Ö. 4. yüzyılda doğmuş ve felsefi yetenekleriyle öne çıkmıştır. Antik kaynaklara göre, Theodektes’in Phaselis’te doğduğu ve eğitimini almak üzere AtinaPlaton, Aristoteles ve İsokrates gibi dönemin en büyük düşünürlerinin öğrencisi olmuştur.

Theodektes, zekası ve kuvvetli hafızası ile ün kazanmış; özellikle ürettiği bilmecelerle tanınmıştır. Phaselis halkı, 41 yaşında Atina’da hayatını kaybeden bu değerli düşünürün anısına, agoranın ortasında bir heykelini dikmeyi ihmal etmemiştir. Theodektes’in bıraktığı miras, hem Phaselis için hem de felsefe dünyası için önemlidir.

Bir zamanlar, Theodektes’in bilmece yeteneği dillerden dillere dolaşmıştı. Kendisinin kaleme aldığı bilmecelerden biri şöyleydi: “Bunların ikisi sevgili kız kardeşlerdir, biri diğerini doğurmuş olandır; doğuran bu aynısı da diğeri tarafından doğurulmuş olandır.” Bu bilmece, dinleyicileri düşündürürken, aynı zamanda akıllarında bir iz bırakmıştır.

Bir başka bilmecesi ise güneş ile ilgiliydi: “Doğası gereği (güneşin) doğduğu ve battığı zamanlarda çok büyük, en çok yükseldiği anda ise çok küçüktür. Nasıl bir şeydir ki bu, ne dünyanın sahip olduğu şeylerin ortasındadır, ne onu bir ebe dünyaya getirir, ne deniz; ne de ölümlüler gibi organları büyüyüp gelişir. İlk doğduğunda büyük, olgunluğunda küçük, yaşlılığında ise şekilde ve büyüklükte yeniden diğer bütün hallerinden daha büyüktür?”

Phaselis’in Tek Yüz Akı
Mnara’nın Kuşatılması

Mnara’nın Kuşatılması

Büyük İskender, Likya Seferi sırasında ordusuyla birlikte Phaselis’e doğru ilerlerken, Phaselis halkı kendisine bir uyarıda bulundu. Mnaralıların, Makedon ordusuna saldırarak erzaklarını çaldığı ve yağmaladığı bilgisini veren halk, İskender’in öfkesini kabarttı. Bu durum, İskender’i intikam almaya yönlendirdi ve hemen Mnara’yı kuşatmaya karar verdi.

İskender’in ordusu, hızlı bir şekilde Mnara’nın eteklerine ulaştı ve iki gün süren bir kuşatma başladı. Mnara halkı, şehrin savunmasına geçerek direniş göstermeye çalıştı. Ancak, iki günlük yoğun bir kuşatma sonrası, direnişin sürdürülemeyeceğini fark ettiler. Durumun ciddiyetini anlayan halk, teslim olmaktansa farklı bir çözüm bulmaya karar verdi.

Aileleriyle son kez akşam yemeği yiyen Mnara halkı, birbirleriyle vedalaştı. Ancak, düşmanlarına esir düşmek ve sevdiklerini kaybetmek istemiyorlardı. Bu nedenle, evlerini kilitleyerek yaşlıları, çocukları ve kadınları ateşe verdiler. Ardından, silahlarını kuşanan gençler, canlarının sonuna kadar savaşa devam etme kararı aldılar.

Savaş esnasında, cesurca direnen Mnara halkı, düşmanlarıyla karşı karşıya geldi. İskender’in ordusunun gücü karşısında direnmek zor olsa da, onurlarını korumak için mücadele ettiler. Sonunda, gençlerin kararlı direnişi, düşman karşısında kaybetmeleriyle son buldu; fakat bu mücadele, onların cesaretini ve dayanışmasını simgeliyordu.

Büyük İskender’in Mnara’yı kuşatması, sadece bir askeri fetih değil, aynı zamanda bir topluluğun cesaret ve fedakarlık hikayesiydi. Mnara halkı, tarih boyunca bu trajik olayla anılacak ve cesaretleri ile hatırlanacaktı.

Mnara’nın Kuşatılması
Korsan Kral Zeniketes

Korsan Kral Zeniketes

Kral Mithridates'in stratejisi doğrultusunda, Kilikya bölgesinde demir işçisi olarak geçirdiği yıllardan sonra Anadolu'nun güney sahillerinde korsanlığa başlamıştır. Kısa sürede Doğu Lykia ve Pamphylia'da etkisini artırarak kendi krallığını kurmuştur. Mithridates’in ordusunda paralı asker olarak görev alan Zeniketes, bu kaos ortamında generalliğe yükselmiş ve ganimetlerle gücünü artırmıştır.

M.Ö. I. yüzyılın başında Olympos antik kenti Zeniketes'in hâkimiyetine girmiştir. Ancak M.Ö. 82'de Amiral Aikhmon önderliğindeki bir donanma, korsanlara karşı zaferler kazanır. Roma, Kilikya'nın stratejik önemini fark ederek korsanlığı bastırmaya karar verir. M.Ö. 78'de Servilius Vatia, Zeniketes'i gözaltına almak üzere görevlendirilir ve sonunda onu kalesinde sıkıştırır.

Zeniketes, eviyle birlikte ateşe verirken, bu direnişinin ardında halkıyla olan bağı ve onlara karşı bir düşman olarak görülmemesi yatar. Olympos ve Phaselis’teki mezarlarda adı geçmesi, halkın onu bir kahraman olarak gördüğünü gösterir. Roma, Zeniketes’in yönetimini zorla kabul ettikleri yerleri cezalandırarak kontrolünü güçlendirir ve Kilikya’da bir üs kurar. Korsanlığın sona ermesi için ise daha fazla beklemesi gerekecektir.

Korsan Kral Zeniketes
Kaptan Eudemos

Kaptan Eudemos

Olympos antik kentine deniz tarafından girişte, yan yana bulunan iki lahit mezar bulunur. Bu mezarlardan batıdaki, Olympos’lu korsanlardan Kaptan Eudemos’a ait olup üzerindeki direksiz ve küreksiz gemi kabartması ve dört satırlık bir şiir nedeniyle çok ilgi çekmektedir.

Şiirin, lahidin yanında bulunan açıklayıcı tabeladan okuduğumuz tercümesi şöyledir:

Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere,
Çünkü ne rüzgârdan ne de gün ışığından medet var artık.
Işık taşıyan şafağı terk ettikten sonra Kaptan Eudemos,
Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi.

Kaptan Eudemos
CHİMERA

CHİMERA

Antik Yunan döneminde Argos ilinde Ephyra Kralı’nın yiğit bir oğlu yaşarmış. Asıl adı Hipponus olan bu delikanlı, bir gün avlanırken yanlışlıkla talihsiz bir şekilde kardeşi Belleron‘Bellerophon’ ismini takmışlar. Kardeşinin ölümüne ve bu olaylara çok üzülen yiğit Hipponus, keder içinde baba ocağını terk ederek; o zamanki Tiryns şehrine, o bölgenin kralı olan Proitos’un yanına gitmiş ve onun konuğu olmuş.

Kral Proitos’un güzel karısı Ante, yakışıklı ve yiğit Hipponus’a tutulmuş. Ne var ki, yiğit olduğu kadar dürüst de olan delikanlı, kralın karısının bu aşkına karşılık vermemiş ve her defasında kraliçenin yakınlaşma çabalarından bir şekilde yolunu bularak, kurtulmuş.

Aşkına bir türlü karşılık bulamayan Ante, hırsla ve kinle kocasına: “Bana aşkını ilan ederek, benimle birlikte olmak isteyen Bellerophon’u öldürmezsen, Tanrılardan senin lanetini isterim.” demiş.

Karısının bu sözleri üzerine çok kızan Kral yine de elini, konuğunun kanıyla kirletmek istememiş. Bir tahtanın üzerine bir şeyler yazmış, tahtayı dokuz kez sarmış onu, Bellerophon’un eline tutuşturarak delikanlıya elindekini; akrabası olan Lykia Kralı Lobates’e götürmesini söylemiş. Tahtada, delikanlının kraliçeye sarkıntılık ettiği ve bu yüzden öldürülmesi gerektiği yazılıymış. Tüm bu olanlardan habersiz olan delikanlı, ölüm fermanı koltuğunun altına alarak Lykia ülkesinin başşehri olan Xanthos (Kınık)’taki kralın sarayına varmış.

Kral Lobates, delikanlıyı sevgiyle karşılamış, onu dokuz gün dokuz gece konuk etmiş. Konuğuna, her gün bir boğa kestirip, ikramda bulunmuş. Onuncu günün sabahı kral, damadı Proitos’tan gelen mektubu istemiş. Kral, mektubu okuduğunda Bellerophon’un öldürülmesi gerektiğini anlamış. Ne var ki, Lobates de elini kana bulamak istememiş ve onu Lykia ülkesinde dehşet saçan Chimera ejdarhasına göndermiş.

Chimera ejdarhası o zamanlar Chimera’da, Olympos dağının eteklerinde yaşarmış. Ejderha; bir aslan gibi kükreyerek, ağzından ateşler saçarmış ve bu ateşin alevleri, değdiği her şeyi yakıp kül edermiş. Bu ejderhanın kafası aslan kafası, vücudunun yarısı keçi vücudu ve vücudunun arka kısmı da yılan şeklindeymiş.

Delikanlı, kendisine söylenen, ejderhanın yaşadığı yere gitmiş ve bu canavarla karşılaşmış. Canavar, gördüğü yerde delikanlıya, ağzından ateşler saçmaya başlamış. Bellerophon, tek başına bu ejderhayla baş edemeyeceğini anlamış ve tanrılardan yardım istemiş.

Mitolojide kanatlı at olarak bilinen Pegasus, tanrılar tarafından delikanlıya yardım etmesi için gönderilmiş. Delikanlı, kendisine yardım için gelen bu atı yakalamış ve üzerine binmiş. Atın üzerinde, Bellerophon’u gören ejderha, doğuya doğru kaçmaya başlamış ancak, ejderhanın önüne deniz çıkmış. Delikanlı, ejderhayı denizin kıyısında yakalayarak, atıyla gökyüzüne yükselmiş ve onu yukarıda tam Yanartaş tepesinin üzerinde mızraklayarak, onu öldürmüş.

Ejderha ölmeden önce son bir kez olanca gücüyle ağzından saçtığı alevler her yere düşmüş. Ejderhanın bu yakan kavuran ateşinin, tam öldürüldüğü yerde hala daha yandığına inanılır.

CHİMERA

Abone olun ve favori tatil yeriniz hakkında önemli bilgiler alın.